Borges Şiirleri

Jorge Luis Borges Şiirleri
3 Amerikan Portresi ve 2 Spinoza Şiiri

 

Yirminci yüzyılın edebiyat devlerinden Jorge Luis Borges (1899-1986), 1964’te yayımladığı El otro, el mismo (“Öteki ve Kendi”) adlı şiir kitabında çeşitli düşünür, edebiyatçı, tarihsel şahsiyet, olay, eşya, kavram vb. portreleri üzerinden, bizlere “mütevazı, gizli bir karmaşıklıkla” ve “monotonluğa yaklaşan bir tekrarlılıkla” otoportresinin (ya da “labirentinin”) çeşitlemelerini sunar. Yazarın “can sıkıntısından, aldırışsızlıktan ve bazen de tutkusundan” kaleme aldığı şiirlerini bir araya getiren toplamlar arasında favorisi, Öteki ve Kendi’dir. İşaret Ateşi, [PANO]’da, yapıttan seçtiğimiz üç Amerikalı portresine yer veriyoruz: Jonathan Edwards, Ralph Waldo Emerson ve Walt Whitman.

Yayın tarihi: Şubat 2020

www.isaretatesi.com

 

Jorge Luis Borges, “Jonathan Edwards (1703-1758)”

 

Din adamı ve düşünür Jonathan Edwards, 18. yüzyılda New England teolojisinin temellerini atmış olması nedeniyle, 19. yüzyılda Emerson’la bambaşka bir karaktere bürünerek boy atacak Amerikan felsefi düşüncesine giden yolda önemli bir yere sahiptir. Edwards’ın Calvinci referanslar taşıyan felsefesinde katı bir determinizm vardır. Evren, Tanrının doğrudan tecellisi olarak, kapalı bir sistem halinde sürekli Onu onaylar, haklı çıkarır; öte yandan cennet ve cehennem de somut gerçekliklerdir. 18. yüzyıl Amerikan yazınına oldukça hâkim olan Borges, Edwards’ı usta bir yazar ve vaiz olarak görür; ancak şiirinde onu, dünyadan kaçarak kendi gerçekliğine sığınan yarı marazi bir mistik olarak yansıtmayı yeğlemiş.

 

Jorge Luis Borges, “Emerson”

 

Borges, yaşam boyu büyük bir hayranlıkla “kendine kült yaptığı” Emerson’ı Poe’dan daha büyük bir şair ve Nietzsche’den daha iyi bir yazar ve düşünür olarak görür; hem üretken bir yazar hem de doymak bilmeyen bir okur oluşu itibarıyla onunla kendini kolayca özdeşleştirir. Öteki ve Kendi’de yer alan üstteki şiir, bir yandan, kitabın (metin olarak dünyanın) dışına çıkarak doğayla iç içe geçen bir bilgi ve deneyim yoğunluğunu yansıtıyor, diğer yandan, dayandığı sınırda ben’in eşiğini aşmayı gözeten öznel arayışa, Emerson’ın genişleyen “çemberler”ine göz kırpıyor.

 

Jorge Luis Borges, “Camden, 1892”

 

İspanyolca bir Çimen Yaprakları (Leaves of Grass) baskısı hazırlamış olan Borges’e göre aynı ada sahip ama birbirinden farklı üç Walt Whitman vardır: bizzat kendisi olarak Whitman; kendini şiirinde kurguladığı şekliyle Whitman; okurun gözünde Whitman. Borges’in kendi için de geçerli gördüğü bir kalıptır bu; hemen her metninde göze çarpan bu temayı, yazar, “Borges ve  Ben”de özlü bir şekilde ele alır. Öteki ve Kendi’deki “Camden, 1892” şiiri tam da bu ayrım ekseninde yazılmıştır; altmışlı yaşlarındaki, gözleri görmeyen Borges, ölüm döşeğindeki Whitman’da bir alter ego bulur; öte yandan şiirin büyük sesi Whitman ile yaşlı, göz ardı edilmiş, yalnız Whitman’ı bağdaştırabilmek de dehşetli derecede zordur.

 

Jorge Luis Borges, “Spinoza” ve “Baruch Spinoza”

 

 

“Spinoza” ve “Baruch Spinoza” Borges tarafından on küsur yıl arayla yazılmış iki şiir. İlki, 1964’te yayımlanan El otro, el mismo (“Öteki ve Kendi”) adlı kitabından, ikincisi, 1976’da yayımlanan La moneda de hierro’dan (“Demir Para”). Anlatıcı, her ikisinde de, bakışlarını işinin başındaki adama çeviriyor; karşısında, hem Ethica’nın yazarı, “geometrik bir tanım dizisiyle” yetkin bir düşünce sistemi oluşturmaya çalışan panteist filozof var, hem de Amsterdam Yahudi toplumundan aforoz edilmiş, bir köşeye çekilerek mercek yapımıyla geçimini sağlayan bir münzevi. Yirmili yaşlarından itibaren görüş yetisini yitirerek alacakaranlıkta yol alan Borges’in filozofla kendini özdeşleştirebildiği kesin: Her ikisi de varlığın geometrisinin peşinde bitmek bilmeyen bir inşa faaliyeti içindeler; ikisi de labirent gezgini; ikisi de loş ışıkta dünyayı yansıtacak merceği parlatıp duruyor. Ancak bu noktada “Spinoza” ve “Baruch Spinoza”da sunulan portreler arasındaki ayrıma da dikkat etmek gerek: İlk şiirde saydamlık, berraklık, geometri, şekillenen kristal ve sonsuz haritadan yansıyan Bir varken, ikinci şiirde berraklık yiterek geriye salt çalışmanın kendisi kalmış ve işin iç mantığını oluşturan dil âdeta amaç haline gelmiş – varlığın haritasının varlığın kendisi olmadığı ve dilsel yapıtın eninde sonunda kusurlu bir mekanizmaya karşılık geldiği ortaya çıkmış belki ama, labirent artık vazgeçilmez bir mesken. “Baruch Spinoza”da Borges filozofa bir yandan ironik bir gözle bakıyor, diğer yandan onun soyut düşünce ve ifadeye kendini adamışlığına, sonucun olanaksızlığına rağmen Hakikat’i, Töz’ü, Bir’i aramaktan vazgeçmeyen entelektüel tutkusuna hayranlık duyuyor, dahası, onu görevinin insancıl durumu içinde, “ne seven ne de nefret eden” Tanrının entelektüel sevgisiyle (amor dei intellectualis) başbaşa buluyor.

 

www.isaretatesi.com

işaret ateşi